بِسْمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحْمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءَ أَحَدَهُمُ ٱلْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ٱرْجِعُونِ ٩٩
Nihayet onlardan her birine ölüm gelib çatınca (tekrar tekrar şöyle) diyecekdir: «Rabbim, beni (dünyâye) geri gönder».
لَعَلِّىٓ أَعْمَلُ صَٰلِحًا فِيمَا تَرَكْتُۚ كَلَّآۚ إِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَآئِلُهَاۖ وَمِن وَرَآئِهِم بَرْزَخٌ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ ١٠٠
Tâki ben zaayi' etdiğim (ömrüm) mukaabilinde iyi amel (ve hareket) de bulunayım». Hayır, onun söylediği bu söz (hakıykatde) boş lâfdan ibâretdir, önlerinde ise diriltilib kaldırılacakları güne kadar (kalmalarına mâni) bir engel vardır.
فَإِذَا نُفِخَ فِى ٱلصُّورِ فَلَآ أَنسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَآءَلُونَ ١٠١
Suur'a üfürüldüğü zaman da artık aralarında o gün (böbürlenecekleri) soyları soplar (ı) olmadığı gibi (birbirinin haalini) de soruşmazlar onlar.
فَمَن ثَقُلَتْ مَوَٰزِينُهُۥ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلْمُفْلِحُونَ ١٠٢
Artık kimin (sevab) tartıları ağır gelirse onlar korkduklarından emîn, umduklarına nail olanların ta kendileridir.
وَمَنْ خَفَّتْ مَوَٰزِينُهُۥ فَأُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ خَسِرُوٓاْ أَنفُسَهُمْ فِى جَهَنَّمَ خَٰلِدُونَ ١٠٣
Kimin de tartıları hafîf gelirse onlar kendilerine yazık edenlerdir. (Onlar) cehennemde ebedî kalıcıdırlar.
تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ ٱلنَّارُ وَهُمْ فِيهَا كَٰلِحُونَ ١٠٤
(Cehennemin) ateş (i) yüzlerine vurub yakacak, orada onlar, dişleri sırıtıb, kalacakdır.
أَلَمْ تَكُنْ ءَايَٰتِى تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ ١٠٥
(Onlara şöyle denilecek:) Karşınızda âyetlerim okunurken onları tekzîb eden siz değil miydiniz?
قَالُواْ رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْمًا ضَآلِّينَ ١٠٦
Dediler (diyecekler): «Ey Rabbimiz, bedbahtlığımız bize galebe etmişdi. Doğru yoldan sapanlar güruhu idik biz».
رَبَّنَآ أَخْرِجْنَا مِنْهَا فَإِنْ عُدْنَا فَإِنَّا ظَٰلِمُونَ ١٠٧
«Ey Rabbimiz, bizi buradan çıkar. Eğer (yine küfre) dönersek artık hiç şübhesiz ki biz zaalimlerizdir».
قَالَ ٱخْسَـُٔواْ فِيهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ ١٠٨
(Şöyle) buyurdu (buyuracak): «Yıkılıb gidin içerisine! Bana (bir şey) söylemeyin».
إِنَّهُۥ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْ عِبَادِى يَقُولُونَ رَبَّنَآ ءَامَنَّا فَٱغْفِرْ لَنَا وَٱرْحَمْنَا وَأَنتَ خَيْرُ ٱلرَّٰحِمِينَ ١٠٩
Çünkü kullarımdan bir zümre vardır ki onlar: «Ey Rabbimiz, îman etdik. Bizi yarlığa, bizi esirge. Sen esirgeyenlerin en hayırlısısın» derlerken,